Fiziki bedenler içine girmiş biz ruhsal varlıklar, içimizde ne kimlikler, ne egolar, ne duygu ve düşünceler, ne enerjiler ve ne karmalar barındırdığımızı bir bilsek? Uyanışımız başlar ve gerçek sandığımız illüzyon dünya ile evrensel boyutu ayırt edebiliriz.
İç dünyamı sorgulayıp derinlemesine keşif sürecimde yeni bir bilgi daha öğrendim. Bu bilgi ile kendime ve insanlara öyle acıdım ki. Kendi irademiz dışında nasıl da acımasızca ele geçiriliyoruz!
İnsan zihninin geçmişi bırakmakta zorlandığını artık hepimiz biliyoruz. Geçmişi beraberimizde taşıyıp üzerimize sanal yükler bindiriyoruz. Bu bireysel veya kolektif olabiliyor. Ruhsal farkındalıkla arınıp bu yüklerden kurtulabiliriz; bu iyi haber. Ancak bizi gizliden gizliye kemiren gizli bir güç daha var içimizde; acı beden!
Acı beden, fiziksel bedenimizin hücrelerinde, arada uykuya dalan ama tetiklenince ortaya çıkan, ego tarafından yönetilen bir enerji alanı.
Neredeyse her insanın içinde yaşayan bu eski ama hala çok canlı gibi duygulardan oluşan bu enerji alanı, insanlık tarihi boyunca hissedilmiş acılardan kaynaklanıyor. Bu acı, insanlığın ortak bilinçaltında yaşamaya devam ediyor. Her kişide farklı oranlarda hissediliyor; kiminde yoğun ve güçlü, kiminde hafif.
Ağır acı bedene sahip insanlar çoğu zaman hafif acı bedenlilere göre daha güçlü uyanma dürtülerine sahiptir. Artık mutsuzluklarıyla yaşayamayacakları noktaya gelenler, kayıp yaşayanlar, ağır hastalık geçirenler genelde ‘uyanır’.
“Şimdi’nin Gücü” ve “Var Olmanın Gücü” kitaplarının yazarı Eckhart Tolle’a göre acı beden, çoğu insanın içinde yaşayan yarı otonom bir enerji biçimidir. Duygulardan oluşan bir varlıktır. Kendine ait ilkel bir zekası vardır ve tüm canlılar gibi, onun zekası da öncelikle varlığını sürdürmeye odaklıdır. Periyodik olarak beslenmek zorundadır. Kendini yenilemek için ihtiyacı olan şey kendisininkine uygun, benzer titreşimdeki bir enerjidir. Duygusal açıdan acı veren herhangi bir deneyim, acı beden için yiyecek olarak kullanılır. Olumsuz düşünceleri sevmesinin nedeni budur. Mutsuzluk bağımlılığı vardır.
Bunları okuyunca ne korkunç değil mi? İçimizde sürekli olarak duygusal bir olumsuzluk ve mutsuzluk arayan bir şeyin var olduğunu öğrenmek sarsıcı. Mutsuzluk sizi kontrol altına aldığında, eğer uyanmış biriyseniz, ona son vermek istersiniz.
Acı bedenin uykuda veya aktif olduğu dönemler var. İçinizde uyumakta olan ağır karanlık bir bulut varmış gibi… Uyanması kişiden kişiye değişen…
Acı beden acıktığında uyanır. Herhangi bir zamanda herhangi bir olayla tetiklenerek harekete geçebilir. En önemsiz olayı, birinin yaptığı veya yapmadığı bir şeyi tetik olarak kullanabilir. Sizin düşüncelerinizle beslenir, büyür. Düşünce sisteminiz aniden olumsuz hale gelir. Endişe veya öfke duyarsınız.
Acı bedenden yayılan duygu, kısa süre içinde düşünce sisteminizi etkisi altına alır ve zihniniz artık kontrole geçmiştir. Zihninizdeki ses size hayat ve kendinizle ilgili üzücü, endişe verici hikayeler anlatır. Kendinizi birden o sesin söyledikleriyle tanımlarsınız. Mutsuz hissedersiniz.
Sorun, bu tür olumsuz düşünceleri durduramamanız değil, bazen durdurmak istememenizdir. Bu durumu arabesk dinlemeyi tercih eden, inatla ayrılık şarkıları dinleyen, şiddet içerikli filmler seyreden, kötü haberleri okuyan insanların ruh durumuna benzetiyorum. Acı bir ‘zevk’ haline gelmiştir.
Bir süre sonra acı beden karnını doyurur ve beslenmesini tamamlayarak uykusuna geri döner. Ama geride enerjisi tükenmiş bir birey bırakarak. Buna direnmek zordur ama iç dünyasını kontrol etmeyi başarmış bireyler bunun üstesinden daha kolay gelirler. Ben kendimi çok şükür ki bu kategoriye sokuyorum. Yaşama pozitif bakmayı, mutlu olmayı becerebilen, farkındalığı yüksek biriyim. Ama bunun için çabaladım, öğrendim…
Acı bedenden özgürleşmek, öncelikle bir acı bedene sahip olduğunuzu bilmekle başlar. Yani, farkındalığınız varsa neyin sahte neyin gerçek olduğunuzu anlayabilirsiniz. Bulunduğunuz ana odaklanarak yani “şimdiye odaklı” kalırsanız bu beceriniz artar. Acı beden, düşünce sisteminizi daha fazla kontrol edemez ve enerjisini kaybetmeye başlar.
Çoğu acı beden, hem acı yaratmak hem de o acıyı kullanmak ister. Mesela, Eckhart Tolle’ya göre, ‘aşık olduklarını’ düşünen bazı çiftlerin aslında birbirlerine çekim duymalarının sebebi, acı bedenlerinin birbirlerinin tamamlamasıdır. Hayatı birlikte geçirmeye karar verdiğinizde yani evlendiğinizde eşinizin acı bedeniyle de evlenirsiniz. Zaman içinde farklı kişilikteymiş gibi görünen eşinizin aslında bazen gerçek yüzüyle bazen de acı bedeniyle karşılaşmışsınızdır. O yüzden acı bedene sahip olmayan birini veya en azından acı bedeni çok yoğun olmayan birini eş olarak seçmek akıllıca olabilir.
Bazı insanlar da tamamen uykuda olmayan acı bedenler taşırlar. Gülümseyebilirler ama her an altında yatan mutsuzluk duygusunu hissedebilirsiniz. Sanki karşılarındakini suçlamak, mutsuz olacak şeyler bulmak, şikayet etmek, önemsiz konuları büyütmek için hazır bekliyor gibidirler. Acı bedenleri sürekli açtır ne yazık ki. İçlerinde taşıdıkları acının farkında olmayan bu insanlar, acıyı olaylara ve durumlara yansıtırlar. Öz farkındalıkları yeterli olsa kendilerini bu duruma düşürmezler halbuki.
Çağdaş uygarlıklara baktığımızda, şiddet filmleri veya olumsuz duygu satan haberlerin neden ilgi çektiğini şimdi daha iyi anlayabiliriz. İnsanlar acı bedenlerini beslemek ve kendilerini kötü hissetmek için bunlara ilgi duyuyor; biliyor musunuz? Bu tür senaryoları, filmleri, yazıları yine acı bedenler yaratıyor. Diğer acı bedenler de buna para ödüyor.
Son olarak, acı bedene cinsiyetler açısından da bakacak olursak; neredeyse her kadın, kolektif dişi acı bedeni paylaşır. Binlerce yıldır bastırılmaya çalışılan dişi prensibi, dünyanın daha kaotik bir yer haline gelmesine sebep oldu. Ego, mutlak hakimiyeti ele geçirmek istedi.
Kadınlar, erkeklere oranla daha az zihin odaklı, daha çok duygusal varlıklardır. Doğal dünyayla daha uyum halindedirler. Dişi ve eril enerjiler arasındaki denge bozulmasaydı, günümüzde ‘ego’ bu kadar güçlenemezdi. Dişi korkusuna sahip erkekler, tarih boyunca kadınlar tarafından tehdit edildiklerini sandılar ve savaş açtılar. Kutsal dişilik bastırılmış olduğu için birçok kadında duygusal acıya yol açıyor.
Neyseki aydınlanmış insanlar sayesinde dünyamız daha bilinçli bir hale geliyor. Egonun insan zihni üzerindeki hakimiyeti zayıflıyor. Karma teorisi ve İlahi Adalet ile yaşama güvenimiz devam ediyor.
Not: Tanıtım Projesi’nin koordinatörlüğünü yaptığım, dünyanın ilk tapınağı ve medeniyetin doğduğu yer olarak gösterilen Göbeklitepe de bu konuyla bağlantılı aslında. 12 bin yıl önce kimler tarafından nasıl yapıldığı henüz bilinmeyen dini ritüellerin etkisi sanki hala sürüyor. Göbeklitepe, göçler ve savaşlarla ataerkile geçmiş bir medeniyette bana anaerkil toplumun huzurunu hatırlatıyor. Kutsal dişiliğin bastırılmaya çalışıldığı erkek egemen bir coğrafyada böylesine kadim bir mekanın tanıtımını bir kadın olarak üstlenmem de benim alınyazım galiba…
Dünyanın konuşmaya başladığı Göbeklitepe’deki eserlerin seramiğe baskılı fotoğraf sergisini ücretsiz olarak 10 Mart’a kadar İstinye Park’ta gezebilirsiniz.
Ece Vahapoğlu Twitter hesabına ulaşmak için lütfen tıklayın
Ece Vahapoğlu Facebook hesabına ulaşmak için lütfen tıklayın
Ece Vahapoğlu LinkedIn hesabına ulaşmak için lütfen tıklayın