Dosya Yükleniyor. Lütfen Bekleyiniz...



Facebook
Twitter
Başa Dön
GERÇEK HAYAT

Önsöz Olarak Neden ve Nasıl?

3 Eylül 2013 , Salı 11:31
Önsöz Olarak Neden ve Nasıl?
cemi@tribeca.com.tr

Bu köşe yazısına öncelikle sizlere burada neden yazmaya başladığımı ve neden  “Gerçek hayat” ismini tercih ettiğimi açıklayarak başlamak isterim.

Biliyorsunuz diye tahmin ediyorum; halen 2013- 2014 dönemi için İDA (İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği) Başkanlığını görevini yürütüyorum. Hal böyle iken; neden İDA’nın kendi sitesinde değil de, Toksü & Chase’in kurduğu ve yönettiği bir sitede düzenli köşe yazısı yazmayı kabul ettim? Cevabım basit aslında: TÜHİD ile ve onun başkanı Fügen Toksü ile dayanışma içinde olmak için…

Son Altın Pusula Töreni’nde yaşananlarla bağlantılı,   medya mensuplarından ama çok daha fazlası meslektaşlarımız cephesinden yazılı basında ve sosyal medyada maksadını aşan, bir bölümü öyle dahi değerlendirilemeyecek, eleştiriler yapıldı. Birçok şeyler söylendi, yazıldı, çizildi. Burada bunların ayrıntısına girecek değilim.

Ancak bütün bunların bende yarattığı en temel izlenim, Fügen Toksü ve onun şahsında TÜHİD’in hak etmediği bir mağduriyet karşısında bırakıldığı idi.

Kuşkusuz ortada yanlış yönetilen bir süreç vardı. Ama bunun karşısında da, belli tercihlerini çok önceden yapmış olan bazı meslektaşlarımızın dışında, hepimizi, hatta birçok müşterimizi son derece ikircikli bir konumda bırakan ülke tarihinin en geniş kapsamlı bir orta sınıf kalkışması vardı. 

Sırtında yumurta küfesi taşımayan birçok meslektaşımız gönül rahatlığı ile temsil ettikleri değerlerle birebir örtüşen bu toplumsal eylemle özdeşleştiler. Ama bazılarımız için bu kâh temsil ettikleri toplumsal sorumluluğun yükü, kâh son derece haklı ticari kaygılar, kâh bu olayları daha farklı bir okumaya tabii tuttukları için o kadar da kolay olmadı.

Ve bu sadece bize de özgü bir durum değildi doğrusu; şirketler cephesinde, reklamcılık sektöründe de benzer durumlar yaşandı; iletişimci jargonu ile “hasar tamir çalışmalarını” da halen sürdürmekteler.

Kanaatimce bize özgü olan ise, bu olaylar karşısında kendi içimizde bir kere daha ortaya çıkan ve sektörel itibarımızı etkileyen önemli faktörlerden biri olduğunu düşündüğüm güçlü bir dayanışmanın eksikliği ve hatta tersine bir “vurun abalıya” mantığının geçerli olması idi.

İDA toplantılarında da sıklıkla dile getirdiğim bazı görüşlerimi burada bir kez daha ifade etmek isterim:

Sektörümüz bugünkü hali ile gerek ciro bazında gerekse iş potansiyelini realize etme açısından olması gerekenden çok ama çok geridedir. Temel hedefimizi, eğer ülkemiz hâlihazırda dünyanın en büyük 16ıncı ekonomisi ise,  bizim de en azından dünyanın ilk 20 büyük PR sektörü arasında olmak biçiminde belirlememiz gerekir. Ama henüz buradan çok uzaktayız.

Bunun temel nedenlerinden biri sürekli olarak sektör içinde birbirimizi “ ötekileştirmemiz” ve sektörümüz adına tek ve gür bir ses oluşturamamızdır. Bu ötekileştirmeler listesi uzun burada ayrıntısına girmeme de gerek yok ama böyle kötü bir alışkanlığımız var maalesef…

Ben şöyle düşünüyorum: Birincisi aslında bu sektörde kimse bir diğer meslektaşını rakibi gibi görmemelidir; ihtiyacımız olan egolarımızı bir kenara koyup eksiksiz bir dayanışma içinde, PR pazarını hem enine hem boyuna büyütmek olmalıdır. Bunu yapmadığımız ya da yapamadığımız sürece, ayakta kalma arayışı içinde, bir yandan fiyatların genel olarak aşağıya çekilmesine vesile oluyoruz, diğer yandan ise müşterilerimizin çilekeş emir kulları haline geliyoruz.

İkincisi ise şu: Aslında PR sektörü denince homojen, aynı hizmet alanlarında aynı standartlarla çalışan bir mesleki oluşumdan bahsetmemiz mümkün değil. Tıpkı avukatlık sektöründe olduğu gibi, nasıl ki orada büyük davaların avukatları, büyük ticari girişimlerin avukatlık büroları yanı sıra, icra dairelerinde alacak takibi yapan avukatlar varsa, bizde de benzer bir yapılaşma söz konusu. Ama onların Baro’ları var bizim ise dağınık ve aslında hayli çelimsiz mesleki örgütlenmelerimiz. Dolayısıyla örneğin bir asgari ücret tarifemiz bile yok. Avukatların asgari ücret tarifelerini incelemenizi öneririm; sanırım o zaman herkesin daha net bir biçimde neyi eksik yaptığımıza dair bir fikri olacaktır : http://www.istanbulbarosu.org.tr/Document.asp?Konu=722&DocumentIndex=avhukuk/tavsiyeucret01_2013.htm

Buradan geliyorum bu köşeye isim olarak neden “Gerçek hayat” ismini seçtiğime…  Aslında bu ismi seçmemde birinci elden neden olan kişi @piyarcı mahlası ile “Birisi gerçekleri söylemeliydi...” diye Twitter’da yazan meslektaşımız. 

O bu mesleğin gerçeklerini, bazen acımasız bir mizah ile ve tabii gerçek kimliğinin gizli olmasının verdiği avantajı da kullanarak çok güzel anlatıyor.Benim de yapmaya çalışacağım, büyük sözlerden, mesleğin uygulama alanına dair teorik bazı değerlendirmelerden ziyade, bizleri gündelik hayatımızda bin bir türlü çıkmazlar içinde bırakan müşteri- ajans ilişkileri, ajans – medya ilişkileri gibi alanlarda PR pratiğine ilişkin muhtelif gözlemlerim olacak.

Tabii @piyarcı kadar cesur olabilir miyim orası ayrı… Bakalım göreceğiz.

Yasal Uyarı: halklailiskiler.com sitesinde yayınlanan yazılı ve görsel içeriğin tüm hakları halklailiskiler.com'a aittir. Kaynak gösterilse dahi herhangi bir içeriğin tamamı izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alınan içeriğin bir bölümü halklailiskiler.com’a link verilerek kullanılabilir.
Yorum Yazın

Yazarın Diğer Yazıları