Dosya Yükleniyor. Lütfen Bekleyiniz...



Facebook
Twitter
Başa Dön
GERÇEK HAYAT

İletişim Danışmanlığı güzellemesi ile nereye kadar?

10 Aralık 2013 , Salı 12:30
İletişim Danışmanlığı güzellemesi ile nereye kadar?
cemi@tribeca.com.tr

Kerem Türkman’ın yazısına bir derkenar

Sektörümüzün eli kalem tutan nadir (!) meslektaşlarından Kerem Türkman’ın Brand Age dergisinde “PR Uzmanını kim ne yapsın? “ başlıklı bir yazısı yayınlandı.

Türkman bu yazısında önce son 15 yılda PR sektörünün müşterilere neler kazandırdığının bir dökümünü veriyor.  Şu satırlar onun: ”Bakın; kalite, insan kaynakları yönetimi, internet ve sosyal medya, sosyal sorumluluk, çevre ve sağlık, sürdürülebilirlik, finansal iletişim ve halkla açıklık gibi konularda biz PR uzmanları liderlik yapmış olmamıza rağmen, bizim açtığımız yoldan bu konuların münhasır uzmanları yetişmeye başlamış ve bu konularda ayrı sektörler doğmuştur. Tüm bunların eksiği var, fazlası yok.”

Bu noktada durdum açıkçası; ciddi ciddi biz acaba Türkman ile farklı mesleki evrenlerde mi yaşıyoruz diye düşündüm. Kerem Türkman’ın kaleminden PR Uzmanı bir nevi Süpermen, yenmediği rakip, yıkmadığı kale kalmayan bir Zaloğlu Rüstem…

Türkman uzun uzun iletişim danışmanlığı güzellemesi yaptığı bu satırların ardından ise şu kritik iki soruyu soruyor: Neden tüm PR uzmanları mutsuz ve umutsuz? Neden PR ajansı sahipleri ısrarla şirketini satmak istiyor?

Ve ekliyor: “ Mesleğimizin neler başardığına bir bakın, bir de bugün içinde bulunduğu ruhsal ve zihinsel duruma! İkisinin de mimarları biziz. Belki de itibarı yanlış yerde arıyoruz?”

Sonuçta pek adlı adınca söylememiş olsa da Türkman “belki de kaybedilen itibar değildir!” diyerek sektörün önüne şu mesajı koyuyor: Kaybedilen bu sektörün ruhudur, yenilikçilik enerjisidir; gelin mesleğin altın çağına geri dönelim!

Bunun alt mesajı olarak şu da var tabii; bu durumun sebebi siz “bağzı”(!) ajans sahiplerisiniz; yoruldunuz oturup biraz dinlenin ama etrafa kötümserlik yaymayı bırakın!

Ben bu mesajı önemli buluyorum. Ayrıca biliyorum ki Türkman dile getirdiği bu düşüncelerinde yalnız değil, benzer düşünceleri paylaşan birçok “üçüncü kuşak” meslektaşımız da var.

Bilenler biliyor bu konularda iki ayrı yazı yazdım. Birincisi 2012 yılının başında “Türkiye’de nasıl bir PR iş kültürü oluştu?” başlıklı kötümser olarak addedilebilecek bir durum tespiti; ikincisi ise “Türkiye PR Sektörünün Tarihinde Kısa Bir Gezinti” başlıklı bir yazı. Bu yazımda daha çok dünü analiz ederek mesleğin yarınlarında dair bazı çıkarımlarda bulunmaya çalıştım.

Bu anlamda Türkman’ın bu yazısını bana bir cevap olarak da değerlendiriyorum. Yanılıyor olabilirim tabii; zaten de önemli olan mesajı. 

Bu mesajın motivasyonel kısmına, yani “yaptık yine yaparız” kısmına katılmamak mümkün değil ancak buralara nasıl geldik sorusunun her şeye muktedir bir iletişim danışmanı güzellemesi ile göz ardı edilmesini de, -yanlış anlaşılmasın Türkman böyle yapıyor demiyorum - “bağzı” ajans sahiplerinden günah keçisi aranmasını da doğru bulmuyorum.

Bunda, gençlerin geçmişte doğru yapılanların üzerinden yeni ve daha sağlam bir gelecek peşinde koşmalarının ne mahsur olabilir diye düşünenler olabilir. Gerçekten de ilk bakışta hiçbir mahsuru yok; hatta doğru olan da bu.

Ama bunun iki çok önemli ön şartı var: Birincisi o geçmişi doğru okumak, sektörün bugün gelmiş bulunduğu durumun nedenlerini kişilerden bağımsız olarak doğru analiz etmek; ikincisi ise aynı şekilde hamasetten uzak bir biçimde Türkiye’de ve dünyada sektörün trendlerini doğru okumak.

Şimdi çok daha iyi görüyoruz ki 2000’li yıllarımıza hâkim olan iletişim danışmanlığı “mistifikasyonu”  yanlış bir tercihtir. Tek tek bireylerin iletişim danışmanı olması ile şirketlerin iletişim danışmanlığı şirketi olması aynı şeyler olmadığını yaşayarak gördük. Bugün yaşanan da büyük ölçüde bu kafa karışıklığının hala giderilememiş olmasıdır.

Yapılması gereken öncelikle iletişim danışmanlığını bugün olduğu hayli sanal halini bir kenara bırakmak; halkla ilişkiler işine adlı adınca şirketlerimiz nezdinde derinlik kazandırmaktan başka bir şey değil. Tıpkı Prof. Dr. Alaeddin Asna’nın dediği gibi “Halkla ilişkiler, bir markanın, ilerlemek istediği yoldaki tüm dikenleri kaldırıp yolu açmaktır”; işimizin özü budur.

Öte yandan şu notu da düşmekte yarar var. Bugün bizim içinde bulunduğumuz durum, tartıştığımız konular aslen küresel PR sektöründen ayrı, ondan bağımsız değildir.

Örnek isterseniz, hep Batı’dan örnek vermeye alışmışızdır ama buyurun bu kez Hindistan’a bakın[i]. Hindistan’da müşteri tarafı dâhil PR sektörünün 40- 50 bin (yanlış okumadınız!) çalışanı bulunuyor ve sektör sürekli bir büyüme trendi içinde. Buna karşın onların da temel derdi “itibar yönetimi mesleğinin itibarının pek parlak olmaması”!

Aynı şekilde gelişmiş PR pazarlarının önde gelen aktörlerini de şu anda en çok meşgul eden konu “Geleceğin PR Ajansı’nın tanımı". İletişim danışmanlığı şirketlerinin tepe örgütü İCCO’nun Paris’te düzenlenen son zirve toplantısının da ana konusu buydu.

Yine bir örnek, kuruluşu 1946 olan Fleishman-Hillard halkla ilişkiler şirketi, geçtiğimiz Nisan ayında kendini FleishmanHillard olarak reklam ve sosyal medya iletişim hizmetlerini de kapsayacak biçimde entegre pazarlama iletişimi ajansı olarak re-brand etti.

Sonuç olarak, Türkiye’de 90’lı yılların sonunda yakalanan fırsatı yeniden yaratmak istiyorsak yeni şeyler söylemenin, yeni girişimleri tetiklemenin tam zamanı. Bu konuda en azından Kerem Türkman ile anlaşıyoruz diye düşünüyorum.

Hatalarımızdan ders çıkartalım ama geçmiş geçmişte kalsın; onu idealize etmeyelim.  Hep birlikte önümüze bakalım. 

 

Ali Cem İlhan Twitter hesabına ulaşmak için lütfen tıklayın

Yasal Uyarı: halklailiskiler.com sitesinde yayınlanan yazılı ve görsel içeriğin tüm hakları halklailiskiler.com'a aittir. Kaynak gösterilse dahi herhangi bir içeriğin tamamı izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alınan içeriğin bir bölümü halklailiskiler.com’a link verilerek kullanılabilir.
Yorum Yazın

Yazarın Diğer Yazıları