Dosya Yükleniyor. Lütfen Bekleyiniz...



Facebook
Twitter
Başa Dön

Pelin Özkan; “Hedeflediğiniz kitleye iletişim yapmanız için, çok özel bir fikir bulmanız gerekiyor”

20 Aralık 2011 , Salı 16:29
Pelin Özkan; “Hedeflediğiniz kitleye iletişim yapmanız için, çok özel bir fikir bulmanız gerekiyor”

Pelin Özkan; “Halkla İlişkiler alanını sadece medyayla iletişim olarak görmenin çok hatalı olduğunu düşünüyorum”

Siz gazetecisiniz yani gazeteci kimliğiniz de var daha doğrusu, yöneticilikle birlikte. İletişimcilerin de en çok zorlandığı alanlar medya iletişimi. Her ne kadar biz etik kodlar hazırlasak da, bütün medya meslek örgütleriyle deklarasyon imzalasak da bütün kurallar mevcut olmakla birlikte, bildiğiniz gibi kurallar uygulandığı sürece var oluyor her iki taraf için de ve bazen de bizim sevmediğimiz, istemediğimiz konular sizin tarafınızda da iletişimci tarafında da yaşanabiliyor. Gazetecilerin ve halkla ilişkilercilerin buluştuğu noktada siz medya iletişimini nasıl değerlendirirsiniz?

PÖ: Baştan bir takım şeylerin yanlış yürüdüğünü düşünüyorum. Birincisi, şirketlerle anlaşmalar yapılırken bu halkla ilişkiler alanını sadece medyayla iletişim olarak görmenin ya da göstermenin, bu karşılıklı bir şey tabi, çok hatalı olduğunu düşünüyorum. Bunu çok büyük ajanslar yapmıyor ama çoğunlukla da müşteri beklentisinin bu şekilde olduğuna tanıklık ediyoruz. “Hangi gazetede, hangi dergide, hangi televizyonda ne kadar haberimi yaptıracaksın?” yaklaşımı bir ihtiyacı doğuruyor ve ancak bu ihtiyaçtan bir halkla ilişkiler şirketi arayışına gidiliyor. Bu çok yanlış bir başlangıç noktası. Böyle başlayınca da PR şirketi kendisini baskı altında hissediyor doğal olarak. O bir zincir, bu, medya ilişkilerini sağlayan personele geçiyor, bize geçiyor, bizim altımızdaki personele geçiyor, böyle bir sarman yaşanıp gidiyor.

Her alanda olduğu gibi bu alanda da gerçekten yaratıcılık çok önemli. Medyaya çok önem vermek gerektiğini düşünüyorum. Bir kere rahatsız edici boyutta gazetecileri aramamak gerektiğini düşünüyorum ki bunu yapanlar gerçekten çok. İkincisi, bunlar belki çok basit şeyler ama çok zamanınızı alıyor. Ben bir kere Ertuğrul Özkök’ün bir yazısında okumuştum “Bir anda bütün Outlook’um doluyor, kilitleniyor” gibi. Bizim mesela yayın yönetmeni, haber müdürü, internet editörü, ek yayınlar editörü gibi çeşitli sorumlularımız var. Bununla acaba kim ilgilenir? Diye göndermek yerine, hepimize birden gelmesi, sabah geldiğimiz zaman, sabaha da gerek yok, Blackberry’mizden, Iphone’larımızdan sürekli o mailleri de görüyorsunuz, bir de öyle bir derdimiz var, Blackberryinizden ya da Iphonenunuzdan temizliyorsunuz bir de geliyorsunuz bilgisayarınızdan temizliyorsunuz. Yani bir dolu basın bülteniyle karşılaşıyor olmak, bir kere gerçekten insanın zamanını alan ve çalışma verimini düşüren bir şey.

Pelin Özkan; “Gelen haberin kalitesinin yüksek olması gerekiyor, hatasız olması gerekiyor”

İkincisi, ilgili ilgisiz bütün haberleri göndermek. Bu da gazeteciyi çok rahatsız eden bir şey, inanın okumadan siliyor. Bizim de çoğu zaman yaptığımız bir şey bu. Bunun yerine aramak ve daha yaratıcı bir biçimde haber yaratarak bir şey yapmak çok önemli.

Üçüncü nokta, basın bültenlerinin yazılış şekli. İnternet editörünüz o basın bültenini size güvenip koyuyorsa, bizde kıyamet kopuyor. İşte “Türkiye’nin önde gelen bilmem ne firmasının bilmem nesi…” gibi bir basın bültenini yazma şekli de bence çok demode oldu. Sanıyorum ki sektörün küçüklüğünden kaynaklanan bir personel yetersizliği var. Bunu yükseltmek gerekiyor. Gelen haberin kalitesinin yüksek olması gerekiyor, hatasız olması gerekiyor, gerçekten çok kötü yazılmış basın bültenleri geliyor.

Ayrıca gazetecilerin zamanlarına dikkat etmek gerekiyor, bu çok önemli ve herkese göndermemek gerekiyor, alanlara göre göndermek gerekiyor. Mediacat’in yayın yaptığı alan belli yani bana başka bir alandan basın bülteni geldiği zaman zaten benim onu kullanmayacağım belli. Bana boşu boşuna öyle bir basın bülteni göndermek hem benim vaktime yazık oluyor, hem de gönderen şirket tarafında boşuna kaynak kaybı. Bu tür şeylere çok dikkat etmek gerekiyor ve gazeteci arkadaşlarımla konuştuğum zaman da genel olarak sorunlarının bu olduğunu görüyorum. Bunun da müşteri baskısından kaynaklandığının farkındayım.

Evet son nokta da o değil mi? Müşteri baskısı var.

PÖ: Ama yani müşteriler de artık örgütlendiler ve onlar da bir takım standartları geliştirmeye çalışıyorlar ve ben onlarla da geçen gün burada bir söyleyişi yaptım, buraya geldiler Suat Bey ile Murat Bey, onların da bizim taraftan yani medya tarafından sıkıntıları var. Onların sıkıntısı da şöyle; diyorlar ki bizi arıyorlar direk CEO ile görüşmek istiyorlar ya da genel müdürle görüşmek istiyorlar gazeteciler, ya da özenle hazırlanmamış sorular gönderiyorlar. Onların da sıkıntıları var ama bu örgütler bence bunun için var ve zamanla bunları çözeceklerdir diye düşünüyorum.

Pazarlama iletişimi ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Size daha yakın bir alan sanki?

Pelin Özkan; “Dünyada da halkla ilişkiler çok gelişiyor”

PÖ: Yani o alanın çok gelişmiş olduğunu düşünüyorum açıkçası. Çünkü biz aynı anda dünyayı da takip ediyoruz. Bu arada şunu da belirtmek isterim ki, dünyada da halkla ilişkiler çok gelişiyor ve yarışmaları sordunuz ya, yarışmaların Cannes Lions’da halkla ilişkiler kategorisi geçen sene açıldı sanıyorum. O kategorinin girmiş olması, bu alanın dünyada da çok büyük reklam verenler, çok büyük şirketler tarafından da dikkate alınmaya başlandığının bence en önemli göstergelerinden birisi. Çünkü Cannes Lions’a gittiğiniz zaman Unilever’in, P&G’nin bütün dünya boardlarının gelip hem toplantıları, yarışmaları izleyip hem de kendi network toplantılarını orada yaptıklarına tanık oluyoruz. O açıdan da bunu da bir parantez olarak girmek istedim.

Pelin Özkan; “Pazarlama iletişimi, çok büyük bir bütçe ile döndüğü için doğal olarak hızla gelişen ve yaratıcılık standartlarının hızla yükseldiği bir alan”

Pazarlama iletişimi bir kere doğası gereği, halkla ilişkilerle karşılaştırdığımızda çok büyük bütçelerle döndüğü için ve çok eski bir sektör olduğu için 1950’lere 40’lara 30’lara dayanıyor, dünyada da o en yaratıcı dönemlerini 1950’lerde yaşamaya başlamış. Biliyorsunuz şimdi “Mad Man” diye dünyayı kasıp kavuran dizi var 50’leri 60’ları anlatıyor, bir kere böyle bir geçmişi var ve çok büyük bütçeyle döndüğü için doğal olarak hızla gelişen ve yaratıcılık standartlarının hızla yükseldiği bir alan.

Yasal Uyarı: halklailiskiler.com sitesinde yayınlanan yazılı ve görsel içeriğin tüm hakları halklailiskiler.com'a aittir. Kaynak gösterilse dahi herhangi bir içeriğin tamamı izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alınan içeriğin bir bölümü halklailiskiler.com’a link verilerek kullanılabilir.
Medya
GALERİ
VİDEO İZLE
Yorum Yazın