Bu süreç içerisinde yaklaşık on yıldır herhalde bu mesleğin içerisindesiniz. En çok sizi memnun eden şey ne oldu? Şahane bir şey yaptım dediğiniz?
EP: İlk aklıma gelen aslında biraz da sosyolojik bir şey ama özellikle bu ekonomik krizin olduğu dönemde biz bir markamıza özel bir ekip kurmayı önerdik. Ürüne baktığınız zaman ürün sahadaki genel üniversite öğrencisi gençlerle yapılabilecek değil daha uzun soluklu evde yemek pişiren kişilerin tanıtmasına daha doğru oluğuna inandığımız bir üründü. Çünkü zaten alışverişçimiz yemek yapan kişilerdi. O zaman biz mevcut profilden farklı olarak biraz daha ev kadınları ve annelerden oluşan bir ekip kurmaya karar verdik ve orda çok duygusal şeylerde oldu.
Şöyle ki; ekonomik krizde kocası işten çıkartılmış ve hayatı boyunca hiç çalışmamış bir kadın ve hiç satış yapmamış ama gerçekten o ürünü çok iyi bilen kişiler. Biz o arkadaşların hepsine satış eğitimi verdik, iletişim eğitimleri verdik ve gerçekten markanın başarı öyküsü haline geldi. Çünkü birebir ürünü kullanıcısı olan kişi olarak en doğru onlar tanıttı. Ürünü çok sahiplendiler, bizleri çok sahiplendiler. Biz özellikle saha çalışmalarına indiğimizde, burası benim ekmek teknem, için rahat olsun deyip gerçekten en kral satışçıdan daha iyi satış yaptılar. Özellikle şey çok önemli oldu, “ben 20 senelik evliyim, eşim bugüne kadar bana sigara parası dışında harçlık vermedi ama ben şuan bununla kendime harçlık yaratıyorum, oğlumu üniversitede okutuyorum”diyen aslında bayanların bizi sahiplenmesi bir aile haline gelmemiz ve onların bence gerçekten hem kendi özgüvenleri hem de ekonomiye katkıları anlamında o benim çok keyif aldığım bir proje. Çok da gurur duyuyorum halen bizimle beraberler, onlar bizim koruyucu meleklerimiz.
En çok sizi üzen ne oldu?
EP: En çok beni üzen, genelde aslında yanlış anlaşılmak, etrafımda dönen şeyler olabilir. Bir de ön yargılı insanlar. Çünkü o zaman siz iyi niyetle kendinizi anlatmaya çalışsanız da bir ön yargı oluyor. Bazen bazı görüşmeler kötü geçiyor hayatta, ama onların hepsinden bir şey öğreniyoruz. Böyle düşünmek lazım, genelde yanlış anlaşılma ve bunun akabinde sizinle ilgili yaratılan bir önyargıyı kırmak biraz sancılı ve üzücü oluyor diyebilirim .
Doğrudan pazarlama ile ilgili başka bize söylemek istediğiniz bir şey var mı ?
EP: Doğrudan pazarlamanın özetlemek gerekirse, önümüzdeki dönemde çok daha güçleneceğine inanıyoruz .%20 - %25‘ler de büyüme bekliyoruz sektörde. Farklı disiplinleri, her birinin kendinden ayrı dinamikleri var ve biz bu dönemde DPİD olarak özellikle bunları eş zamanlı ön plana çıkartmak istiyoruz. Bir kritik şey her sektörde hemen hemen olduğu gibi merdiven altına dikkat etmek gerekiyor. Çünkü bizim için en tehlikeli durum, yanlış bir tercih nedeni ile bir reklam verenin doğrudan pazarlamaya inanmaması ve bir daha doğrudan pazarlamayı düşünmüyorum demesi, en yoğun ön yargı ve yanlış anlaşma. Bu anlamda da hep sektörün uzmanı olan ve gerçekten markaya katma değer katacak, şirketlerle ilerlemelerini önerebiliriz.
Emine Pura; "Derneklerin çok yakın çalışması gerektiğine inanıyorum"
Hepimiz bir iletişim disiplininin altında faaliyet gösteriyoruz meslek örgütleri olarak, meslek örgütleri ile bu bağlamdaki ilişkilerinizi özetler misiniz?
EP: Biz aslında hepimiz aynı sahada birer savaşçı olarak görüyoruz kendimizi. Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi bu bağlamda beraber bir şeyler yapmanın çok önemli olduğuna inanıyoruz. Çünkü gerçekten özellikle dernekçilik çok özveri ile yapılan bir iş. Dolayısı ile bu işi yapan herkes aslında bir şekilde mesleğe sektöre katma değer yaratmaya çalışıyor. O anlamda da derneklerin baştan beri ve özellikle bu dönemde de çok yakın çalışması gerektiğine inanıyoruz.
Her ne kadar yaptığımız iş farklı olsa da sizin de dediğiniz gibi içerisinde mutlaka iletişim ve bir hizmet var. O anlamda da özellikle yeni dönemde biz bütün kardeş derneklerimizi hem bir ziyaret etmek istedik ortak neler yapabiliriz diye. Birçok konuda ortak yapılabilecek şeyler olduğuna inanıyoruz. Bunlardan bir tanesi eğitim, ikincisi özellikle üniversitelere yönelik yapılabilecek, dolayısı ile hem müşteri hem de meslektaş yetiştirecek çalışmalarda ilerleyebileceğimizi düşünüyoruz. Öte yandan da aynı işi yapan kişiler olarak, bir araya gelip birbirimiz ile fikir alışverişinde bulunmakta çok kıymetli diye düşünüyoruz.
Son olarak DPİD ödülleri ile ilgili bir şeyler söylemek ister misiniz?
EP: DPİD ödülleri aslında sektördeki, doğru ve başarılı uygulamaları ön plana çıkartmak desteklemek ve özünde de reklam verenin doğrudan pazarlamayı daha çok tercih etmesini sağlamak amacı ile başlatıldı. Bu ödüllerde aslında biz hem uygulamayı yapan ajansa hem de reklam verene ödül veriyoruz. Geçen sene ki ödülde de aslında bunu dile getirmiştim, bu sene daha da fazla olmaya başladı biz artık şöyle de brief alıyoruz "DPİD ödülü istiyoruz bu projeden". Demek ki bilinirliliğimiz arttırmışız, ama öte yandan tabi arkasında çok ciddi bir hazırlık süreci var. Çünkü bizim yaklaşık üç elemeden geçen bir oylama sistemimiz oluyor. Tamamen dijital ortamda oylamalar yapılıyor. İlk oylamaları üyelerimiz, daha sonra meslek grupları, daha sonra jüri yapıyor ve shortliste düşen ilk 5’i jüri değerlendiriyor.
Burada DPİD olarak hem yaratıcılığı hem yeniliği ama aynı zamanda da ölçülebilir değerleri göz önüne aldığımız için çok net bazı puanlama modellerimiz var. O anlamda da özellikle her sene kategorileri gözden geçirip az önce konuştuğumuz dinamizmi de dengede tutmaya çalışıyoruz. Özellikle bu sene çok farklı ajansların ve ajans sayısının arttığını gördük. Bizim için önemli olan bu. Herkesi kucaklıyoruz, üye olmayanların da katılımına açık bir ödül yarışması.
Başarılı bir süreç olsun inşallah.
