Sizin için halkla ilişkiler nedir?
AS: Bence halkla ilişkiler bir ikna aracıdır. Çok basit, ne konuda ikna olma aracı? Hangi konuda ikna etmeyi amaçlamaktadır? Her konuda. Bir fikrin, hizmetin ya da ürünün benimsenip kabul edilmesi ve satın alınması sürecinde ikna bölümüne kadar, yanlış anlaşılmaması gerekir. Ne yazık ki pek çok şirket, “Ya işte benim halkla ilişkilerimi yap”, ilk toplantıda; “Kaç tane satarım, daha çok satmamı sağla”. Oysa ben bir halkla ilişkiler ajansıyım, fiyata müdahale edemiyorsam, ürün kalitesine müdahale edemiyorsam, etmiyorsam o zaman satışa da kolay kolay müdahale edemez ama iknaya müdahale edebilir. Yani oy sandığının başına gelene kadar geçen süreçte, mağazaya girene kadar olan süreçte, bir fikri dinlemek için bir toplantıya katılmaya kadar geçen süreçte halkla ilişkilerin görevi ikna meselesini halletmektir.
Başarılı bir halkla ilişkiler hizmeti de karşı tarafın, şirketin itibarı, güvenilirliği, ürünün, hizmetin ve fikrin sağlanıp vaatlerin doğru bir şekilde iletilmesi sonucu, o fikir, hizmet veya ürünün benimsenmesi konusunda bir ikna sürecini doğru düzgün yönetme görevini üstlenir. Benim halkla ilişkiler için naçizane tanımım bu.
Ali Saydam; "Yöneticilerimiz henüz halkla ilişkilerin katma değerinin farkına varmış değiller"
O ikna yöneticilere dönük oluyor değil mi özellikle? Halkla ilişkiler yöneticiler için ne ifade ediyor?
AS: Çok doğru. Bunu anlayabilmek için sektörün toplam gelirini, uluslar arası sektörlerin, uluslar arası düzeydeki gelirleriyle karşılaştırmakta fayda var. Maalesef şu anda Türkiye’deki bütün halkla ilişkiler ajansları arasından bunu kısmen 17 ajans için söyleyebiliyoruz. Bunlar, çünkü gelirlerini deklere ediyorlar, İDA üyesidirler. Mesleki bir başka örgüt o. TÜHİD bireysel bazda örgütlenme, İDA şirketler bazında. Kardeş örgütünüz. İDA daha çok çıkar grubu aslında. TÜHİD ise daha sosyal bakış açısıyla meseleye bakan bir STK. İkisine de NGO diye bakabiliriz ama bir tanesi interest grup ile ilgili bir şey, diğeri ise daha çok STK.
Burada İDA’nın üyelerinin verdiği rakamlardan yola çıkarak bir çıkarsama yapıyoruz. Batı’da da İDA’ya benzeyen kuruluşlar var, onların verdiği rakamlar var. Onlar diyorlar ki, bizim verdiğimiz rakamın iki misli yaklaşık sektörün tamamı. Sektöre baktığınız zaman, aşağı yukarı Türkiye’deki rakam 60 veya 30 milyon Euro, diyelim ki toplam rakam 50 milyon dolara yakın. Fakat biliyoruz ki, uluslararası bir iki şirkete baktığınız zaman bir tek şirketin yıllık geliri 150 - 170 milyon dolar arası olabiliyor.
Bu şunu gösteriyor, bu sektörün önü çok açık. Fakat öbür taraftan da yöneticilerin halkla ilişkiler meselesine verdikleri prim o kadar da yüksek değil. Halkla ilişkiler sektörünün çalışanlarının aldıkları ücretler, finans sektöründe çalışanlarla karşılaştırıldığında hala düşük bana sorarsanız. Bazı çok üst düzeyde danışmanların ücretleri çok yüksek olabilir, sizin gibi bu konuda tecrübeli arkadaşlarımızın ücretleri çok yüksek olabilir, ama genel ortalamaya baktığınız zaman hem ücretler düşük hem de alınan danışmanlık bedelleri ve hizmet bedelleri düşük. Yani, Türkiye’de sektörün tamamının önü çok açık bence, gelişmeye çok açık. Neden açık? Çünkü yöneticilerimiz henüz halkla ilişkilerin katma değerinin farkına varmış değiller. Yani ben şöyle şeyler duydum mesela “Ben hedef kitlemi çok iyi tanıyorum, senin bana daha yeni söyleyebileceğin ne olabilir?”
Kendimizi ifade etmede sektör olarak daha uzun bir yol gitmemiz gerekiyor. Bunu da ancak NGO yardımıyla gerçekleştirebiliriz. NGO lafını maalesef kullanmak zorunda hissediyorum kendimi, çünkü STK deyince Türkiye’de Kanarya Sevenler Derneği, TUSİAD da STK, meslek örgütü mü çıkar grubu mu… Bunların çıkar grubu olmaları zor. Sendikalar mesela çıkar grubudur. TİSK mesela STK mı? Değil tabiî ki, çıkar grubu. Ama TÜHİD mesela bir Sivil Toplum Örgütü bana sorarsanız, ama İDA bir çıkar grubu. Herkesin kendi görevini yerine getirmesi lazım, çok önemli yöneticileri ve PR hizmeti alan kişilerin bu konuda bilgilenmelerinin sağlanması gerek.
Ali Saydam; "Sektörün gelişmesi, esas olarak pazar alanının gelişmesi doğrultusunda gelişecek"
Çok değişen bir mesleğimiz var. Gelecekte iletişim nerede olacak?
AS: Çok hızla değişen mesleğimiz var. Ben gelecekte bu araçların fazla büyütüldüğünün kanaatındayım. Facebook, Twitter, sosyal medya paylaşım siteleri… her şey oradan olacak bundan sonra, oradan gelişecek. Hayır, öyle değil. Twitter hesabı var diye kimse bir ülkede iktidar olmuyor. Obama da Twitter hesabından dolayı iktidar olmadı. Doğru stratejileri, doğru fikirleri, doğru konseptleri ortaya koyduğu için, siyaset iletişimini doğru yönettiği için başkan oldu. Türkiye’de de bu böyle olacak. Bir sürü çeşitli araçlar ortaya çıkacak. İnsanlar, mutlaka iletişimciler bu araçlara sahip çıkmalı, araçları öğrenmeli, bilmeli kullanmayı, otomobil kullanmayı, hayır ben at arabası kullanıyorum, faytona binerim, bundan sonra otomobil kullanmam, demek durumuna düşmemek gerekiyor. Fakat sektörün gelişmesi, esas olarak pazar alanının gelişmesi doğrultusunda gelişecek.
Ali Saydam; "En iyi fikir, en iyi ürün bile en iyi iletişim, en iyi pazarlamadan en iyi haline gelecek"
Örnek, eskiden iyi ürün üretmek, iyi fikir sahibi, iyi bir hizmet üretmek yetiyordu, şimdi yetmiyor. Çünkü herkes, standartlar bunu bozdu. Herkes iyi ürün üretiyor. Hangi deterjan iyidir sorusunun yanıtını vermek bugün kolay değildir. Siz deterjanların kararını verirken, 10 tane deterjanı laboratuara götürüp test edip, bunların hangisi iyi dediğinizi zannetmiyorum. Size duygusal olarak en yakın olan, marka bağınızı sağlamış olan ürünü tercih ediyorsunuz. Demek ki esas ana yaklaşım bu noktada gelişecek, odaklanacak. Çünkü, standartlar her üründe, her hizmette var, insanların ihtiyaçlarına cevap verecek durumda. Eskiden sağlam, muazzam bir araba koyup, imal edip, koltuğuna oturup, gelsinler, alsınlar deniyordu şimdi öyle olmuyor. En iyi fikir, en iyi ürün bile en iyi iletişim, en iyi pazarlamadan en iyi haline gelecek. O yüzden bizde sektörün inanılmaz bir geleceği var.
Siyasi iletişim bizde daha emekleme devresinde. Bizde siyasiler hala otomatik olarak siyasi iletişimi bildiklerini zannediyorlar. Seçilmek demek siyasi iletişimde başarılı olmak anlamına gelmiyor. Oysa bunun en güzel göstergesi, uluslar arası düzeyde Türkiye markasının doğru düzgün yönetilememesi. Yavaş yavaş gelişiyor ama daha yeni kuruldu Türkiye’de bu koordinatörlük, public diplomasi, Kamu diplomasisi koordinatörlüğü yeni ihsas edildi. Bu kamu diplomasi meselesinde "Hani iletişimi biliyordunuz?" buyurun bakalım Türkiye’nin algısını uluslar arası düzeyde düzeltin. Düzeltemiyorlar, demek ki bilmiyorlar. O yüzden de bu bir gelişme alanı. Çok geniş bir alanda ne okuyayım diyenlere ben mutlaka halkla ilişkiler okuyun diyorum, iletişim okuyun diyorum.