Ali Saydam; "Halkla ilişkiler hizmet alanıdır"
Bizim mesleğimizde hem çok alan var bilmemiz ve yönetmemiz gerek, hem de tecrübeye dayalı bir meslek. Bu nedenle genç iletişimciler ve genç profesyoneller için neler önerirsiniz? Çünkü biz bile bunca yıldan sonra hala öğreniyoruz ve farklı uzmanlıklar ediniyoruz.
AS: Bizim şirketin 5 tane toplantı salonu var. Bu 5 tane toplantı salonuna verdiğimiz adlarda gizli bunun yanıtı. Toplantı salonlarına ne ad verelim diye kendi aramızda oturduk, toplantılar toplantılar, onu mu desek, bunu mu desek, sonunda herkesin tartışmasız kabul edeceği, herhangi bir ideolojik veya politik gölge altında kalmayacak şu 5 isimde karar verildi; en büyüğün adı Sokrates, diğeri Platon, Eflatun, Epikür, Heraklites. Neden bunlar? Onların resimlerini salonlara koyduk, onların görüşü ve hayat hikayelerini yazdık oraya ki genç arkadaşlarımız bugünkü dünya görüşünün, siyasi yaklaşımın, ekonomik yaklaşımın, felsefenin, psikolojinin bir şekilde nereden geldiğini öğrensinler. Bunlardan sonra mutlaka İbn-i Haldun okuman lazım. İbn-i Haldun’dan Kant düşüncesi çıkmıştır. Bunun için ifade ediyorum, hizmet alanıdır halkla ilişkiler.
Hizmet üretirsiniz, kime üretiyorsunuz? Yöneticilere. Yöneticilere bunu ifade ederken demin de söyledik, sizden sadece salon süslemenizi, medyaya haber yollamanızı beklemiyorlar, dünya görüşü bekliyorlar. İngilizcede bir anlamı yok Almancada “Gayst” gibi. Benimki gönül gibi, vefa gibi. Şimdi hatta namusun bile İngilizce çevirisi yok. Bu dünya görüşü kavramını bende çok zorlanarak kullanıyorum. Çünkü dünya görüşü, siyasi görüş olarak anlaşılıyor, oysaki dünya görüşü sizin.
Ali Saydam; "Genç iletişimciler kesinlikle dünya görüşlerini geliştirmeliler"
Mesela bizim Sapanca’da sonra Bozcaada’da hiç eğitim görmemiş yaşlı başlı adamın inanılmaz bilgeliği ve dünya görüşü olabilir. Dünya görüşü ille de entelektüel bir birikim gerektirmez. Ama edinmek istiyorsanız dünya görüşü, mutlaka entelektüel birikim gerektiriyor. Bu nedenle genç iletişimcilere önerdiğim şeyler kesinlikle dünya görüşlerini geliştirmeleri. Bunun için entelektüel faaliyetlerini geliştirmeliler. Bunu geliştirebilmeleri için İstanbul ideal bir yer festivaller kenti, müzik, sinema her şeyin festivali var. Biletix’e baktığınız zaman sinemasında operasına festivalin her türlüsünü İstanbul’da bulmak mümkün.
Bir tek ortada abur cubur durumu var. Hepsini birden edinmeme. Çünkü inanılmaz bir yol kaybı ve zaman kaybı. Mesleğin bilge olan arkadaşlarına danışsın; “nasıl bir yol izliyim, Eflatun nasıl okuyayım, Sokrat’ın düşüncelerini nerden öğrenirim” gibi veya ondan sonrasını geliştirmek adına bir yaklaşım içinde olmaları şart. Yoksa farklılığı sadece uygulamada, bunu pembe mi koyayım, masaların üzerine isimleri nasıl yazalım tecrübesi yetmeyecek yakın zamanda. İnsanlar arasında rekabet bitmeyecek bilakis artıyor, giderek azıyor bu rekabet. Var olmak isteyen birey olarak dünya görüşünü entelektüel şekilde geliştirmesi lazım.
İstanbul markası hakkında neler söylersiniz? Türkiye markasını çalıştık yapamadık.
AS: İstanbul çok güzel marka olabilecek bir şey ama bu konuya kim kafa patlatıyor, kim kafa patlatması lazım ve yapıyor mu? İstanbul markasının sahibinin kim olması lazım? Vali mi? Belediye Başkanı mı? Herkes mi? Bir tane öncü olması, “lead” etmesi lazım, lideri olması lazım. Kimdir o? Belediye Başkanı olması lazım normalde. Vilayet de belki olabilir ama vilayet devlete bağlı olduğu için çok serbest değil, bütçesi kısıtlı, parası yok. Belediye özgür ve çok daha hızlı hareket edebilir, Roma’da Paris’te Belediye Başkanları bu işe sahip çıkar.
İstanbul Belediyesi’nin İstanbul markası ile ilgili bir projesi var mı? Ben bilmiyorum. İstanbul Belediyesi’nin bir marka danışmanlığı aldığını duydun mu? Bir marka danışmanlık heyeti var mı? Ortada TÜHİD var İDA var, sizlerle bir toplantı yaptı mı? Bir de Reklamcılar Derneği var. İletişim disiplinlerini toplayabilir ve diyebilir ki Belediye Başkanı ve onun atayacağı bir koordinatör nezdinde İstanbul markasını yöneteceğiz, buyurun beraber bir çalışma grubu kuralım, buradan strateji ve politika belgesi çıkaralım, oradan bir uygulama çıkaralım. İstanbul’un bayrağı yok mesela, dünyadaki bütün şehirlerin bayrağı vardır. İstanbul’un bayrağı belediyenin bayrağı mıdır? Belediyenin var bayrağı.
Yani Kız Kulesi’dir.
AS: Kız kulesi midir? Belediye’nin bayrağı Kız Kulesi değil. Bende katılırım. Acaba Topkapı Sarayı mı bilemiyorum. İstanbul’un bayrağı yok oradan başlıyor iş. İstanbul diye bir marka vardı yetti mi mesela. Diyorlar ki, kıtaların birleştiği yer, Where the continents meet, yetmiyor yani. 3 semavi dinin buluştuğu yer. Bunlar yetmiyor.
Dünya kenti olmaya çalışıyoruz, finans merkezi olmaya çalışıyoruz, Orta Doğu’nun lideri olmaya çalışıyoruz. Bu durumda ne yapmamız lazım?
AS: Başka vaatler gerekiyor. Bir ülke politikası olması lazım. Çöldeki Dubai’nin esamesi okunur İstanbul’un yanında.
Ali Saydam; "İstanbul markasının sahibi Belediyedir"
Türkiye markasıyla ilgili bir çalıştay vardı yıllar önce hatırlarsanız, 13 STK ile sunulan. Orada bir İletişim Bakanlığı olması lazım demiştim, ki bir merkezden yönetilsin, herkes bir şey yapıyor ne olduğu belli değil. Bana çok şiddetli karşı çıkıldı.
AS: Şu anda tam sizin dediğinizi yapıyorlar, yol alıyorlar. Kamu diplomasi koordinatörlüğü birkaç toplantı düzenledi İstanbul’da. Bir tanesine ben katıldım, bir tanesine bizim endüstri genel koordinatörü Prof. Dr. Ali Murat Vural katıldı ve aynen sizin söylediğiniz tartışıldı, “Nasıl yapalım bunu, süreci nasıl yönetelim, koordinasyonu nasıl sağlayalım?”. Türkiye markası halledilirse İstanbul markası da hallolur.
İstanbul markasının sahibi bana sorarsanız Belediyedir, seçilmiş olması lazım. Bazı belediye başkanları bu konuda canla başla çalışıyor. Bana sorarsanız Beyoğlu ve Şişli çok çalışıyor ama Şişli markasından çok daha önde Beyoğlu markası bana göre. Yani Beyoğlu nerden nereye gelmiş bakın son 10 senede. Ben korkardım çıkmaya şimdi kızım benim Asmalımescit’ten çıkmıyor. Beşiktaş da bana sorarsanız gayet iyi adımlar atıyor. Ama dediğimiz gibi koordinasyon, proje, hedef, program gerekiyor.
Ali Saydam; "İstanbul markasını yönetimi çok geniş çerçevede alınmalı ve yönetilmelidir"
Şaşırıp duruyorlar ya 60 milyon turist çekiyormuş Paris tek başına, Türkiye’nin toplamından fazla. İstanbul neden 60 milyon turist çekmesin. İşte bunu yönetebilmek lazım. Gel diyebilmek için bir şeyler vaat etmek lazım. Neye gelecek? Kıtaların birleştiği yer güzel, dinlerin birleştiği yere niye gelsin? Bana sorarsanız Muhteşem Yüzyıl, Topkapı Sarayı ve harem dairesine insanları çekmek için muhteşem bir dizi. Hiç beğenmeyebilirsiniz, size hitap etmeyebilir ama tipik bir örnektir bu, o film sonrasında Türkiye’de böyle enteresan “Beyaz Gölge” diye bir dizi oynadı, Türkiye’de basketbol gelişti. NPQ diye bir dergi yayınlıyoruz onun Amerika’daki editörü diyor ki “Amerikan Dışişleri, Amerikan silahlı kuvvetlerini bir ülkeye göndermesi çok pahalı oluyor o yüzden Hollywood’a yoluyor çok daha etkili oluyor”. Bizim Türk dizilerimizin Ortadoğu’da ve diğer Türk Cumhuriyetleri’nde, Sovyetlerde ve Balkanlardaki iletişim görevini kimse yapamamıştır. O nedenle İstanbul markasını yönetimi çok geniş çerçevede alınmalı ve yönetilmelidir.