Dosya Yükleniyor. Lütfen Bekleyiniz...



Facebook
Twitter
Başa Dön
  • Anasayfa >
  • Türkiye’de muhafazakar olmak ne anlama geliyor?

Türkiye’de muhafazakar olmak ne anlama geliyor?

16 Temmuz 2012 , Pazartesi 09:41
Türkiye’de muhafazakar olmak ne anlama geliyor?

Türkiye dahil dünyada 80 ülkede 289 ofisi ile faaliyet gösteren BBDO reklam ajansı, 2012 yılı boyunca Türk kültürünü ve kültürün belirlediği davranışları incelediği araştırma dizisinin  “Muhafazakarlık” başlıklı araştırmasının sonuçları açıklandı. BBDO, Virtua Araştırma ve MediaCat dergisinin işbirliğiyle sürdürülen ve “Türkiye’nin Aklını Okuyoruz” sloganıyla yola çıkılan araştırmanın bu ayki konusu Türkiye’de gittikçe yükseldiği söylenen “muhafazakarlık” oldu.

Bu konuyu detaylı bir şekilde araştırmak için Türkiye’de gerçekleştirilmiş ve muhafazakarlığı konu edinen akademik çalışmalar incelendi ve çeşitli siyasi ideolojilerin gündelik hayata ve dinin yaşanmasına nasıl etki ettiğini sorunlaştıran bir görüşme formu oluşturuldu. 13 ilde toplumun farklı kesimlerinden gelen 250 katılımcı ile derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilerek yapılan "Türkiye’deki Muhafazakarlık” araştırma sonuçları açıklandı.

Bu konuyu detaylı bir şekilde araştırmak için Türkiye’de gerçekleştirilmiş ve muhafazakarlığı konu edinen akademik çalışmalar incelendi ve çeşitli siyasi ideolojilerin gündelik hayata ve dinin yaşanmasına nasıl etki ettiğini sorunlaştıran bir görüşme formu oluşturuldu. 13 ilde toplumun farklı kesimlerinden gelen 250 katılımcı ile derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilerek yapılan "Türkiye’deki Muhafazakarlık” araştırma sonuçları açıklandı.

Türkiye’de Muhafazakar Olmak : Ne diyoruz, ne yapıyoruz?

Son dönemde kamuoyunun en hararetli konusu muhafazakarlık tartışması, ya da popüler söylemiyle Türkiye’nin daha dindar olup olmadığı. Türkiye’de kendisini “dindar” olarak tanımlayanların oranı 2000 yılından bu yana değişmedi ve Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında hayli yüksek olan %81 oranını koruyor. Benzer bir şekilde Ipsos KMG tarafından iki yılda bir gerçekleştirilen Türkiye’yi Anlama Kılavuzu araştırmasının 2012 sonuçlarına göre Türkiye’de dini inancının hayatına yön verdiğini söyleyenlerin oranı 2007 ile 2011 arasında %72’den %66’ya gerilemiş durumda. Bu ve buna benzer araştırma sonuçları da eklendiğinde, Türkiye gittikçe daha İslami bir rejime mi geçecek tartışması gündeme oturuyor.

Gündelik gözlemlerin ve vurgulanan eğilimlerin tersine, dindarlığın önemli göstergesi olan dini pratiklerin uygulanmasında ise negatif bir değişim gözleniyor. 2003’ten 2007’ye, %31,6 olan düzenli namaz kılma oranı  %29,3’e; düzenli oruç tutma oranı ise %65’ten  %50’ye gerilemiş durumda. Ancak kılınan namaz, tutulan oruç gibi somut sayılarda gözlenen bu eğilim, kişilere düşünceleri sorulduğunda bambaşka bir tablo çiziyor.

Katılımcılar, yükselen oranlarda (2003’te %21,5; 2007’de %24,8) muhafazakar olduklarını söylüyorlar. Yani Türk toplumu, sorulduğunda kendini dindar ve muhafazakar olarak tanımlarken, dini pratiklerin uygulaması konusunda gittikçe daha az takipçi oluyor. Tezat teşkil eden bu tutum, bizlere muhafazakarlık tartışmasının, din ve dini uygulamalardan çok kişilerin düşünce yapısı ve toplumun kendini nasıl gördüğü ya da görmesi gerektiği ile ilgili bir konu olduğunu düşündürtüyor.

Sayıların gösterdiği tezatların yanı sıra, bir kavram olarak muhafazakarlığın ne anlama geldiği konusunda bir kafa karışıklığı gözlenmekte. Dilimize pelesenk olmuş muhafazakarlık köken olarak Arapça hfz kökünden geliyor. Hfz saklama, ezberleme, akılda tutma anlamına geliyor. Hatta günümüz Türkçesi'nde bellek anlamına gelen “hafıza” ve ezberleyen kişi anlamına gelen hafız kelimeleri de yine bu kökten türetilmekte. Hatırlama anlamına gelen hfz kökünün edilgen hali olan muhafaza ise hatırlatma, muhafız ise, hatırlatan anlamına geliyor. Bu çerçeveden bakıldığında muhafazakarlık kavramı ile bellek ve belletme arasında güçlü bir ilişki olduğu görülüyor.

Muhafazakarlığa dönecek olursak; 

  • Muhafaza etmek; korumak, olduğu gibi bırakmak, kapatmak;
  • Muhafazakar; bir şeyi değiştirmeden olduğu gibi tutmak isteyen, eskiye bağlı;
  • Muhafazakarlık; herhangi bir evrime karşı olanların anlayış ve görüşü anlamına geliyor. 

Koruyacak ve Benimsetecek Bir Değeri Olan Herkes Muhafazakar

Kelimenin kökü bize muhafazakarlığın fiziksel bir uğraşıdan ya da bireysel bir baskıdan çok kişilerin belleğini, hatıralarını yönetmek isteyen bir ideoloji olduğuna işaret etmekte. Nitekim, sadece müslüman/islamcıların değil laik/seküler, Türkçü/milliyetçi ve sol/sosyalist grupların da vurguladıkları, belledikleri ve herkese de belletmek istedikleri idealize edilmiş bir geçmiş hayali var. (Ipsos’un 2012 tarihli araştırmasına göre en güçlü eğilimlerimiz arasında geçmişe özlem %71 ile ilk sıralarda yer alıyor). Zaten bu hatırlatma dürtüsü muhafazakârlığı salt bir dünya görüşü olmaktan ayrıştıran asıl nokta.

Muhafazakar düşünce o “ideal” geçmişi hatırlamak ve tebliğ etmenin yanı sıra, herkesin hatırladığı eşsiz versiyon haline getirmek istiyor. Çoğu zaman da yaratılan ideal tasavvura uymayan versiyonlar şiddetle reddediliyor. İslami muhafazakârların, padişahları içki içerken gösteriyor diye;  milliyetçi muhafazakarların, Türklüğünden aldığı güç ile değil de teknik üstünlük ve savaş hilesi ile galip geliniyor diye bir TV dizisine gösterdikleri tepki, muhafazakar düşüncenin alternatif tasavvurlara karşı ne derece tahammülsüz olduğunu gösteriyor. Üstelik bu sadece İslamcı ve milliyetçi muhafazakarlık için geçerli değil; cumhuriyetin ilk döneminde yaşanan her şeyi olumlayan, cumhuriyetçi muhafazakarlık ve SSCB döneminde çekilen acıları gösteren film ve kitapları lanetleyen sosyalist muhafazakarlık tavır yaklaşım olarak ayrışmıyor ve farklı tasavvurları aynı dayatmacı, ezberletici tavırla bizlere belletmeye çalışıyor. Özetle Türkiye’de muhafazakarlık, belli bir kampa özgü olmaktan ziyade toplumun neyi nasıl hatırlayacağını yönetmek isteyen, kendi geçmiş tasavvurunu topluma belletmeye çalışan bir söylemdir.

Laik-Dindar Çekişmesi Muhafazakarlığı İzah Etmeye Yetmez

Bu nedenle muhafazakarlık tartışmasında asıl sorulması gereken, toplumun dindarlaşıp dindarlaşmadığı değil, zaman zaman iktidara gelen bu muhafazakar söylemlerin nasıl olup da fazla tepkiyle karşılaşmadan kendilerini yaygınlaştırabildiğidir. Bu sorunun cevabı, Türk toplumunun biat eden ve itaatkâr tavrında yatar ve 45 yaşında, Trabzonlu bir ev hanımının verdiği cevapta kendini gösterir. Bir yakını vefat ettiğinde kocası izin vermediği sürece cenazeye gitmeyeceğini belirten kadın, sohbetin ilerleyen safhalarında konu ile ilgili olarak biraz daha sorgulandığında, ne yapıp edip kocasını ikna edeceğini ve cenazeye gideceğini itiraf eder.

Muhafazakarlığımızın Kökünde Aile Var

Virtua Araştırma’nın Türkiye’nin 13 ilinde, toplumun farklı kesimlerinden 250 katılımcı ile birebir görüşmelerle gerçekleştirdiği Türkiye’de Toplumsal Yapı ve Din araştırması bu sorunun cevabının Türk aile yapısında olduğunu göstermektedir. Türk toplumu için aile korunması gereken ve güven duyulan yegane kurum olarak öne çıkmakta. Nitekim sayısal araştırmalar da bulguyu sürekli olarak yinelemekte; 2011 verilerine göre Türkiye, kişilerarası güvenin en düşük olduğu ülke (Türkiye’de %15 olan bu oran İskandinav ülkelerinde %70’lere varıyor) ama kimseye güvenmediğini söyleyen Türk toplumunun neredeyse her ferdi (%93) ailesine tamamen güveniyor.

Diğer toplumsal kurumlar bu denkleme katıldığında ailenin önemi daha da artmaktadır. Araştırmalara göre Türk toplumu sırasıyla millet (%10), devlet (%19), din (%22) ve ailenin (%46) korunması gerektiğini düşünüyor. Muhafazakarlaştığı, gittikçe daha dindar hale geldiği söylenen bir toplumun, korunması gereken unsurlarda aileyi, dinin önüne, üstelikte oransal olarak iki kat önüne alması oldukça şaşırtıcıdır. Gerçekten de Türk toplumu için en kutsal olan kurum ailedir; din, millet ve devlet ancak aileden sonra gelir. Türk toplumu için sosyal dayanışma ağları ve örgütlenmeler kriz anlarında güvenilemeyecek kadar zayıf; “devlet”, “millet” ve hatta ”din” gibi soyut kavramlar “aile” gibi kanlı canlı ve somut bir gerçeğe kıyasla uzak kalıyor. Bu nedenle, 20 yıldır istikrarlı bir şekilde evlilik kurumuna, aile olmaya inancımızı koruyor, Avrupa’da çoktan kabul edilmeye başlanan kadının evlenmeden çocuk sahibi olmasına şiddetle karşı çıkıyoruz (Avrupa’da bu durumu onaylayanların oranı %47 iken ülkemizde sadece %7). Bir katılımcımız bu konuya olan şiddetli reddini şu kelimelerle anlatmaktadır:

“Sonuçta aile kavramı diye bir şey var değil mi? Herkes böyle yaparsa aile diye bir şey kalmaz. Hani sen bir evde beraber yaşıyorsan, bir evde bir hayatı paylaşıyorsan topluma örnek olmalısın çocuğunla, evinle, davranışlarınla. Yani toplumu bozacak şeyler yapmayacaksın, bence toplum açısından da insan açısından da. (…) Sen niye beraber kalıyorsun diye soruyorsun, birbirimizi tanımak için diye cevap veriyor. Birbirinizi tanımak için öyle mi yapman lazım, beraber mi yaşaman lazım?” (Kadın, 21, Diyarbakır) (Türkiye’de Toplumsal Yapı ve Din Araştırması 2010)

Biat Kültürü: Evde Yurttaş, Sokakta Kul   

Aileye olan vurgumuz öyle güçlü ki onu dışarıdan gelebilecek her türlü müdahaleden koruyoruz. Ne de olsa kol kırılır, yen içinde kalır. Ailenin sınırları içinde olan sadece aileyi ilgilendirir ve dış dünyada gerçekleşenler aileyi etkilemedikçe önemsizdir. Toplumsal alanı ailenin içi ve dışı olarak algılıyor ve dışarıdaki muhafazakâr baskı ne kadar güçlü olursa olsun, aile içine müdahale etmediği sürece onu onuyor ve hatta çoğu zaman içeriyi korumak adına destekliyoruz. Bu çerçevede muhafazakar bir iktidar karşısındaki tutumumuz bir güvenlik seçimi, risk almama tavrı oluyor. Aile çevresinde kurduğumuz güvenli ortamımızı idame ettirmek için muhafazakar otoriteye itaat ediyor (boyun eğme) alenen biat ediyoruz (el öpme). Yani açıkça başkaldırıp başımızı derde sokmak yerine itaatkar davranıp güvenli aile ortamımızda bildiğimizi okuyoruz. Bu doğrultuda, muhafazakâr tavır ile uzlaşmak isteyen markaların benimsemesi gereken davranış kodu İHTİYAT'tır.

Türkiye’nin Davranış Şifrelerini Belirleyen Araştırmalar Nasıl Yapıldı ?

2012 yılı boyunca BBDO, Virtua ve MediaCat işbirliğiyle gündelik hayatı göz önünde bulundurarak “Flört”, “Türk İmgesi”, “Türkiye’de çocuk olmak’,“Gençlik”, “Muhafazakarlık”, “Güzellik ve Şişmanlık”, “İş ve Para”, “Mükemmellik”, “Liderlik” ve “Lüks Alışveriş” başlıklarından oluşan toplam 8 ana konu üzerinde ayrıntılı bir araştırma yapılmasına karar verildi. Elde edilen bulguların etkili bir iletişim ve pazarlama stratejisinin nasıl olması gerektiği yönünde kaynak niteliğini taşıyacak olması açısından büyük önem taşıyor.

Konu hakkında bilgi veren, Alice BBDO Stratejiden Sorumlu Ajans Başkan Yardımcısı Haluk Sicimoğlu araştırmanın son derece önemli olduğunu belirterek  şunları söyledi :  “Ajans olarak önemli bir çalışmaya imza attığımızı düşünüyoruz. Türkiye çok genç ve dinamik bir toplum. Dolayısıyla davranış biçimleri hızla farklılaşabiliyor. Bu araştırma sonuçlarıyla kendimizi daha yakından tanımış olacağız. Elde ettiğimiz verilerin pazarlama ve reklam sektörü kadar tüm Türkiye için önem taşıdığına inanıyoruz.

 



Yorum Yazın